Şu yaşıma kadar en acıklı tarihli filmlerinde, en duygusal dramlarda, en romantik aşk filmlerinde bir damla gözyaşı dökmemekle övünürüm. Övünürdüm desem daha doğru gerçi. Bence bende bir değişme yok, odun geldim, odun gidiyorum. Ama bu namuzsuz Hollywood yapımcıları akıllarını peynir ekmekle bozdukları için bana da bir tuhaf bela sardılar. Biraz içim açılsın, gözüm şenlensin diye oturup izlediğimiz, kimilerinin hala çocuk filmi, çizgi film ve hatta çizgili film diye etiketlendiriverdiği animasyonların sonunda epey bir salya sümük ağlayacağım kimin aklına gelirdi?
“Bizim zamanımızda çizgi filmler bir başkaydı, şimdi öyle mi?” kuşağındanım ben. İşte bu Pokemon’lar, Looney Tunes’lar efendime söyleyeyim Çakmaktaşlar hep bizimdi. Şahsen gerçekten zamane TV animasyonlarını oldukça basit ve saçma buluyorum ben de bizimkilere göre. Ama beyaz perdedekiler öyle bir hal aldı ki önünde şapka çıkartasım, eğilip filmin ayaklarını öpesim geliyor. Son bir iki yılda izlediğim animasyon filmlerinde hiçbir komedi filminde atmadığım kahkahayı atıyorum, hiçbir dram filminde gözümden yaş gelmezken bunlara ağlıyorum. Bana öyle geliyor ki animasyonun özel bir bağı var size. Normal bir film izlediğinizde karşınızdaki karakterlerin oyuncu olduğunu, hatta bazılarını başka yapımlarda bulduğunuzu bilerek izliyorsunuz, bu bence gerçeklik duygusunu biraz öldürüyor. Daha dün gece izlediğim How to Train Your Dragon filminde gözümden yaş gelen sahnede o anın vermek istediği duyguyu bozan hiçbir şey yoktu. Çocuk o hikayeye aitti ve öyle kalacaktı, patlak gözlü ejderhası da öyle, hikayeleri ve anlatmak istedikleri her şey, aracı olarak kendine ait özgün çizgileri seçmişti. Herkesin zevki ayrı, orasını bilemem, ama böylesi bana çok daha samimi, çok daha dokunaklı geliyor.
Sadece ağlatmak için demiyorum, yani ejderhanın patlak gözlerine vurulmadım, buna kanıtım da var. Tangled mesela, bildiğimiz Rapunzel’in farklılaştırılmış ve animasyona aktarılmış bir versiyonu. Yahu bir animasyon bu kadar mı güldürür? İnanın ucuzundan popülerine ne kadar romantik komedi varsa hepsini silip süpürecek güzellikte bir kurgusu, bir samimiyeti vardı filmin. Ben öyle çok da gülen bir insan değilim filmlerde, odunum ya ondan, ama bu filmde gerçekten odada tek başıma kahkahalar ata ata yüzüm ağrıdı. Öyle başarılı yapımlar çıkıyor ki artık öyle kırk yılda bir Buz Devri yeni film çıkartacak da izleyeceğiz diye düşünmüyorum, animasyonları takip ediyorum, neler gelecek, neler çekilmiş, nasıl yorumlar almış…
Animasyon izleyiciyi zorluyor artık. Dikkat ayırmanız gerekiyor. İlişkiler her zamankinden çok daha karmaşık, iyiler sonuna kadar iyi, kötüler sonuna kadar kötü değil. Meet the Robinsons mesela, bir insanın yaptığı kötülük ile yaşadıkları arasındaki bağlantıyı sunuyor size, senarist “ Ama buna yazık” da demiyor “Bu dünyanın en lanet insanı” da. Tanzimat’tan tamamen sıyrılmış yani animasyon dünyası. İşlemek istediği ilişkiler iletişim kanalı olarak saf ve samimi olsa da gerçek hayattaki kadar karmaşık. Son olarak tabi ki çizgilerin, renklerin ve kurgunun güzelliğinden bahsetmek gerek. Bunlar artık filmi gerçekdışılığa çok da sürüklemiyor bence. Hikayeyle güzel bir bütün oluşturuyor, kendi hayal dünyanızla bütünleşiyor. Belki de artık her geçen gün yeni bir şey çıktığındandır, yadırgamaktan ziyade benimsiyorsunuz gördüğünüzü. Öyle böyle değil azizim, animasyon izlemek lazım, animasyon!
TRT Çocuk ile başlayan serüveninde bizim yapımcılara başarılar diliyorum. Eleştiri değil bu, el adamlarının bu filmlere harcadığı bütçe belli, bizimkilerinki belli. Bir de verilecek mesajın geçeceği filtreler var, öyle çok komplike, çok kafa gıcıklayıcı da olamaz bizimkiler, malum. E bu malzemeyle de bir yere kadar, şahsen bu çocuklarınıza yabancı çizgi film izletmeyin lafları da biraz kolaya kaçmacı bence. Çocuklarınıza ister yerli izletin ister yabancı ama seçerek izletin. Öyle güzel yapımlar var ki bunlarla büyüyen nesillerin hayatı sorgulama güçlerini, olaylara bakış açılarını, insan ilişkilerini nasıl düzenleyeceklerini çok ama çok merak ediyorum.
BİRKAÇ ANİMASYON ÖNERİSİ
Benim hala izleyemdiğim kıyıda köşede unutulan çok daha güzel yapımlar olduğuna eminim, sıra ancak gelecek. O zamana kadar olur da duymadıysanız diye aşağıda bir seriden bağımsız veya görece yeni birkaç filmi paylaşıyorum. Fakat onlardan önce bu güzel filmlerin evrimleşmesine katkıda bulunan “Büyük Animasyon Klasikleri”nden isimlerini anmadan geçemeyeceklerim de yok değil. Lion King, Finding Nemo, Wall-E, Ica Age, Shrek ve tüm Tim Burton filmleri; animasyon evrimine kattığınız güzel halkalardan dolayı teşekkürlerimizi borç biliriz.
Tangled: Walt Disney’in 2010 harikası Tangled, hepimizin bildiği bir masal olan Rapunzel’i almış, evirip çevirip mis gibi bir romantik komedi haline getirmiş. Kurgusu şaşırtıcı ve sürprizli, esprileri ve hatta karakterlerin mimikleri, replikleri çok hoş. Rapunzel’in upuzun altın saçlarının kattığı görselliği ayrıca belirtmeme gerek yok herhalde. Tangled, keyfiniz bir yerlere kaçtıysa bulup getirmek için bire bir 🙂
Meet the Robinsons: Yine Walt Disney’den 2007 yılında gelen Meet the Robinsons, adam gibi adam dediğiniz tarzda adam gibi animasyon. Yine komik, yine eğlenceli, yine olağanüstü olaylar var. Ama arkasında düşündüren noktalar da var, özellikle Lewis’in oda arkadaşı Goob, Lewis’in tanıştığı aile olan Robinsonlar karakter analizine tabi tutulabilecek şekilde kurgulanmış. Hem keyifli hem de dolu dolu bir yapım.
How to Train Your Dragon serisi: Dream Works tarafından aynı isimli çocuk kitabı serisinden uyarlanmış. İlk filmi 2010, ikincisi 2014 yılında hazırlanmış. Bu filmin yorumlarını okurken bir yerde “keşke ejderham olsa dedirten film” yazıldığını görmüştüm. Sıcacık, duygularınıza hitap eden ve ikili ilişkileriyle gündelik hayatımıza yakından dokunan bir film.
Big Hero 6: Benim için bu senenin başyapıtı, Oscar alan filmlere önyargım olmasına rağmen gerçekten beni benden alıp götürmüş bir film. Walt Disney tarafından aynı isimli Marvel çizgi romanlarından esinlenilerek yapılmış, iyi ki de yapılmış. Bir kere kurgudaki yaratıcılık, ayrıntılar tek kelimeyle mükemmel. Japonya-Amerika kırması yeni dünya gerçekten çok orijinal, çok keyifli. Öte yandan karakterler, benim için özellikle Hiro’nun teyzesi, gerçek hayatta tanımak isteyeceğiniz cinsten. Hikayesi ise gerçekten dokunaklı, hele sonu…Neyse, güzel işte. Bunu izleyin, valla bak izleyin bunu.
Up : Disney ve Pixar ortak yapımı, 2009 tarihli bir animasyon. Yaşlı bir figür çok kullanılmaz animasyonlarda aslında ama bu filmde sanki her gün gördüğünüz nemrut fakat tonton yaşlı komşunuzun aslında ne gizemli bir hayattan geçtiğini gizlice evine sızıp albümlerine bakarak keşfetmişsiniz gibi acaip bir hikaye sarıyor sizi. Filmin ikonlaşan figürleri, hele hele uçan ev, yaratıcılığınızı sonuna kadar zorlayacak ve sizi öyle ya da böyle iyi hissettirecek. Mutlaka izlenmeli.
Sevgiyle kalın,
Bengü.
No Comments / Yorum Bulunmuyor