Öğrencilik yılları boyunca yurtlarda güzel anılar biriktirip ilk kez kendi evime çıkmayı hevesle beklemiştim zamanında. Belki siz de benimle aynı yoldan geçmiş ama zamanla tek yaşamaktan sıkılır olmuşsunuzdur. Bizim gibilerin özlediği ev arkadaşlığı kültürünü modernize eden “coliving” trendinden bahsedeceğim biraz. Belki yıllar sonra bizza deneyimleyeceğiniz bir yaşam biçimi olacak bu, kim bilir?
Nedir bu co-living?
Coliving, benzer amaçlı insanların bir araya geldiği paylaşımlı yaşam biçimine verilen ad diyebiliriz. Bizim çok de yabancı olmadığımız bir kavram. Bilhassa öğrencilik yıllarındaki yurt ve paylaşımlı evler bir tür coliving aslında. “Kooperatif” de tam olarak bir arada yaşama anlamına gelmese de ortak ekonomik çıkarlarla ev sahibi olmak üzerine ismini alan bir kavram aslında.
Neden co-living?
Copenhagen Institute for Future Studies’in 2044 yılından farazi kareler sunduğu, yalnızca üyelerine gönderilen bir çalışmasında genç ve çocuklu bir çiftin kendilerine ait bir odalarının olduğu, diğer tüm alanların paylaşıldığı bir evde yaşayarak anlatıldığını okudum. Gelecekte evli ve çocuklu çiftlerin dahi böyle paylaşımlı alanlarda yaşayacağı senaryonun bu rapora konma nedeni ise büyük şehirlerdeki emlak krizinin ancak böyle paylaşımlı alanlarda yaşamak yoluyla çözüleceği düşüncesi.
Şöyle bir arama motorunuza coliving yazarsanız bir sürü girişimin çoktan bu trendi yakalamak için New York, San Fransisco, Londra gibi büyük şehirlerde kolları sıvadığını görebilirsiniz. Paylaşımlı ofis kültürünü yaşam alanına uyarlamak isteyen bu girişimler genelde genç beyaz yakalıları ve lokasyon bağımsız çalışan kimseleri hedefliyor. Öyle ki ofisten tamamen bağımsız olup seyahat ederek çalışmayı tercih eden insanlar için Bali’de dahi hizmet sunuyorlar. Cushman Wakefield’ın COVID öncesi yayımlanan bir raporuna göre önümüzdeki on sene içinde üç kat büyüyebilecek bu sektör geleceğe dönük yaşam ve iş yeri trendine uyumlu olmakla kalmayıp şehirlerdeki bir avuç yerleşim alanını efektif kullanmaya da bir çözüm olabilir.
Yaşasın coliving mi peki?
Hayır. En azından şu anki haliyle değil. Amerika’da eğitimime devam etmek için öğrenci yurdu atmosferine yakın ve uygun fiyatlı konaklama opsiyonları ararken mevcut coliving şirketlerinin hiç de öyle olmadığını fark ettim. Bir kere sektördeki ortalama oda kiralarından çok daha yüksek. Bir sürü happy hour, yoga dersi gibi etkinlikliklerle zaten cebinde parası olan genç beyaz yakalıları bir de yeni bir şehre taşınıp “kalabalıklar içinde yalnız hissetme” tuzağının içindeyken yakalamaya çalışan bir tür fırsatçılık gibi göründü bu şirketler benim gözüme.
Bu noktada kullandığım ikinci bir anahtar kelime de yalnızlık aslında. Coliving kültürünün yaygınlaşacağını yalnızca şehir yönetimi için değil psikolojik bir bağlamda da inceliyor uzmanlar. Toplumumuzun önümüzdeki on yıllarda en büyük sağlık problemlerinden birinin yalnızlık ve beraberinde gelecek mental problemler olduğunu iddia ediyorlar. Hatta İngiltere bundan birkaç yıl önce ilk kez bir “Yalnızlıktan Sorumlu Bakan” atadı. Nüfusu yaşlanan Avrupa ve gelişmiş Asya ülkelerine özgü bir problem değil yalnızlık. Güvendiğim bu istatistiki çalışmaya göre 2017’de Türkiye’de 16-24 yaş arasındaki insanların %10’u kendilerini yalnız hissettiklerini ifade etmiş. Yani bizim gibi güçlü aile bağları olan 80 milyonluk bir ülkede bile iş büyük şehirlerde tek başına tutunmaya gelince aynı “aidiyet hissi arama” girdabına pekala bizler de gireceğiz, girmeye başladık bile.
Peki nasıl olsun coliving?
Bir kere paylaşımlı yaşama kültürüne sahip bir yerin bence samimi bir ilkeye sahip olması gerekiyor. Benim bu alanda örnek göstereceğim bir konaklama organizasyonu Berkeley Student Cooperation. Silikon Vadisi’ne yakın alanlardaki uçuk kiralara göre çok daha uygun fiyatlar veren bu topluluğun paylaşımlı odalarla doldurduğu bir sürü evi var. Burada kalmak için başvurduğunuz takdirde konaklayacağınız evde veya yurtta haftada birkaç saat yemek temizlik gibi bir göreve katkı sağlama yükümlülüğünüz de oluyor. Ayrıca bu kooperatifin farklı binalarının “Afro-Amerikan kültürü” “LGBTQ haklarını savunmak” gibi temaları var. Başvuran herkes, internetten alışveriş yaptığınızda tik attığınız karınca duası gibi uzun bir metin okuyup “ayrımcılık karşıtı ilkeleri” de onaylamak zorunda. Belki profesyonel hayatla birlikte şu haftalık ev işi görevini uygulamak zor ama benim kooperatif yaşamak deyince aklıma tam olarak bu geliyor işte. Herkesin birbirine destek olduğu bir kültür etrafında birleştiği, “nerede o eski komşuluk” denen günleri yeniden canlandırmak gibi…
Bunu kendi ülkemize uyarladığımda öğrenciler için bile konsept bana biraz uzak geliyor. Hem özel yurt olacak hem de haftada birkaç saat katınızdaki öğrencilerle gidip tüm bina için nohut pişireceksiniz, öyle mi? Öğrencilerden önce velilerin yüzlerini nasıl sallandıracağını görebiliyorum. Halbuki ben böyle bir topluluğu lüks bir yurda tercih bile edebilrim aslında. Kim bilir belki de ben zorluk görmediğimden atıp tutuyorumdur…
Eski köye yeni adet…
Co-living yeni bir icat değil elbette. Arkadaşlarınızla ev paylaşıyorsanız siz de bu tarzda yaşıyorsunuz. Benim size hayal ettirmek istediğim aslında yeni inşaa edilen bir apartmanın her katının ayrı emlakçı tarafından ona buna satılıp kiralandığı değil, tüm katların maksimum sayıda insana özel alan sağlayacak şekilde dizayn edilip örneğin “Maslak civarında tam zamanlı çalışan bekarlar veya çocuksuz aileler” gibi ev kirası kaygıları olabilecek ve bir araya koyduğunuzda ortak değerler paylaşabilecek insanlara kiraya verildiği bir işletmeye dönmesi. Bu bilhassa insana güven faktörünü zorunlu kılan bir yaşam biçimi ama İstanbul’da davul gibi gerilen derileri inleyen pek çok genç profesyonel, coliving kültüründen ekonomik ve psikolojik anlamda faydalanabilir.
Büyük konuşmamak lazım fakat ben ileride yalnız yaşamaya devam ettiğim sürece o ankette kendini depresif derecede yalnız hissedenlere artı bir eklenirken hayal edebiliyorum. “Kendi evimin rahatlığını” pekala kafamın uyacağını düşündüğüm böyle bir toplulukla yaşamaya feda edebilirim. Bu konuda ne gibi yasal düzenlemeler olacağına dair Türkiye’deki birkaç işletmeye bilgi almak için mesaj atsam da henüz yanıt alamadım. Malum öyle kafanıza estiği gibi öğrenci yurdu veya apart otel işletmesi açamazsınız, açmamalısınız da. Fakat bir girişimci taşın altına elini koyarsa şu anki rezidans site furyasının daha butik, lüks detaylardansa sosyal bağları güçlendirmek için aidat toplayan ve sahiden de çok daha hesaplı bir yaşam alternatifi olarak coliving İstanbul’un çehresine yakışacağını düşünüyorum.
COVID nedeniyle measfeli mesafeli yaşadığımız bu günlerde gelecekte tekrar insan içine karışma hissi de aşılamıştır bu yazı umarım. Sevgiler…
Bengüsu
Not: Bu yazım aynı zamanda yasamayadair.net sitesinde yayımlanmıştır 🙂
No Comments / Yorum Bulunmuyor