Son günlerde Ashlee Vance tarafından kaleme alınan Elon Musk biyografisini okuyorum. Cafcaflı internet girişimleri dünyasından bir servet kazanınca çocukluktan beri hayalini kurduğu insanlığı Mars’a taşıma sevdası için olanca parasını uzay endüstrisine yatıran bir adamın öyküsünü kaleme almış Vance. Beni de deyim yerindeyse can evimden vuran; dünümü, bugünümü ve geleceğimi sorgulatan bir alıntıya yer vermiş : “Eski bir Facebook çalışanı, mühendis Jeff Hammerbacher şöyle diyor: ‘Jenerasyonumuzun en iyi zihinleri insanları nasıl reklamlara tıklattırabilceklerine kafa yoruyor.’ “
İnovasyon Hızı Azalıyor Mu ?
Teknoloji içinde bulunduğumuz çağa ismini veren, insanın lugatından “imkansız”ı kaldırmaya aday bir güce sahip artık. Ancak teknoloji harikaları ve ekonominin iç içe geçmesi hepimize fevkalade inanılmaz bir üretkenlik doğuruyormuş gibi görünse de inovasyonun rotası o kadar da iç açıcı görünmüyor. Pentagon’da çalışmış bir fizikçi olan Jonathan Huebner, 2005 senesinde yayımladığı bir makalede Birleşmiş Milletler Patent Ofisinden aldığı datayı kullanarak 1450’li yıllardan 2000’lerin başlarına kadar her yılın nüfusa oranlı inovasyon sayısı ile bir grafik oluşturmuş. Grafiğin trendinde ortaya çıkan sonuç ise 1845 yılında tepe noktasına ulaşıp bilhassa 2000’lerin sonuna doğru eğrinin hızla azalması. Daha da ötesi, bu grafiğin üzerinden bir limit çalışması yapıldığında aslında “sınır tanımayan” diye adlandırdığımız teknolojinin 2050’den sonra bir inovasyon limitine ulaşacağını gözlemlemiş. Bu limiti “ekonomik limit” olarak adlandırmış Huebner. Kıscası ateş ve tekerlekten başlayan, aşı ve penisilinden geçen, elektrik ve bilgisayar ile yakın tarihe uzanan mihenk taşı teknolojik gelişimler artık eskisi kadar çok karşımıza çıkmıyor. Bunun bir nedeni olarak pek çok şirketin araştırma-geliştirmeye para yatırırken insanlığın ihtiyaçlarını değil satış-pazarlama politikalarını göz önüne alması sunuluyor. Diğer bir neden olarak ise bireyselleşme kültüründe büyüyen yeni parlak zihinlerin ideallerini büyük paralar döndüğü için oldukça havalı görünen internet girişimlerine, finansa, pazarlamaya ve satışa yönlendirmesi öne çıkıyor.
Birimiz Hepimiz İçin Mi ?
Ekonomi profesörü Robert J. Gordon şöyle bir soru sormuş : “Bugün şu iki teknolojiden yalnızca birinin gerçek olmasını seçmek zorunda kalsaydınız hangisini seçerdiniz: evlerdeki sifon ve temiz su tesisatı mı yoksa internet mi?”
Bence bu sorunun bize esas sorgulatmak istediği şey internetin, akıllı telefonların, sosyal platformların gerçekten önemli olup olmadığı değil, insan hayatına yaptığı katkının değeri ve geleceğe yönelik hayallerimizde bizi ne kadar ileriye taşıdığı. Şu bir gerçek ki günümüzde bilgiye ulaşmak, iyi bir eğitim almak ve sağlıklı yaşamak ne kadar kolaysa; insanları uzaya götürecek, amansız hastalıklara çare bulacak, temiz su kaynağı yaratacak icatlar yapmaya kafa yoran gençler bulmak da o kadar zor. Bugün Google, Facebook gibi dev şirketlerin hayalleri süslediği dijital dünya; Snapchat, Spotify gibi kitlelerce sevilen girişimlerin çekiciliği beni de büyülemiyor değil. Ve hatta şu ana dek gelecekten beklentimi de bu “havalı” ve “gözde” sektörleri düşünerek oluşturdum. İçimden hep insanların takdir ettiği, sevdiği, daha kaliteli bir hayat yaşayacakları bir amaca hizmet edeceğimi geçirip durdum. Ancak günümüzde serbest piyasanın teknolojik gelişimleri destekleyen birincil güç olması aslında çoğu milenyum şirketinin birincil çıkış noktasının “bu şey insanlara daha iyi bir gelecek verecek” değil “bu şey insanlara çekici gelir” haline gelmesine neden oluyor.
İhtiyaç Bulamıyorlarsa Pasta Yesinler
Hem kendi katıldığım hem de gözlemlediğim tüm girişim kampları ve programlarının ortak bir mottosu vardır : “Bir ihtiyaç bulmak kadar bir ihtiyaç yaratmak da önemli.” Bana kalırsa farkında olmadan bu denklemin bir tarafını fazla kaçırdık. “İhtiyacım vaaar” diye bağıran bir sürü problem sıralayabilirim: tedavisi bulunamayan bir sürü hastalık, fosil yakıtlara yüksek oranda bağımlılık, iklimlerin değişmesi, savaştan etkilenen çocuklar, geri dönüşüme kazandırılamayan malzemeler, enerji kaybına yol açan sistemler… Tüm bunlar, limit sonsuza gittiğinde insanlığın da içler acısı bir sona gideceğinin göstergesi. Öte yandan günümüzdeki girişim kültürü gençleri “satacak” bir fikir bulmaya zorluyor. İnsan eğlenceye düşkün, meraklı, hayatına yeni bir kolaylık girdiğinde onu hava, su kadar yüceltecek bir varlıkken mucit gençlerin eğlence, sosyal medya, e-ticaret dünyasına kayması işten bile değil.
Amacımız dünyayı kurtarmak olmayabilir. En azından çok para kazanmanın değil, köklü bir değişimin peşinde olmak belki de doğru motivasyon. Doğrudan insan hayatını kurtarmayacak ancak geçmişten bu yana kullandığımız giyecek tabirini baştan aşağı değiştirecek olası bir akıllı kıyafet teknolojisi ile daha uçmalı kaçmalı fotoğraf gönderen, daha çok para puan kazandıran, bugün kaç adım fazla attığınızı ölçen bir icadın değerinin aynı olması bence düşünülemez bile. Bu iki farklı tablonun arkasında ise idealler, girişimleri destekleyen para gücünün genç zihinleri neye motive ettiği, günün sonunda müstakbel mucitin dünya üzerinde bırakmak istediği imza yatıyor.
Maslow “İnovasyon” Piramidi
Ünlü Maslow Piramidi’ni çoğumuz bilir. İnsan en temelde fizyolojik ihtiyaçlarını, sonra psikolojik ihtiyaçlarını karşılarsa bilgi ve ilgi dünyasını geliştirmek için bir motivasyon hissedebilir. Şurası su götürmez bir gerçek ki eski yüzyıllara göre temel ihtiyaçlara ulaşan, güvende hisseden ve böylece daha sofistike şeyler peşinde koşabilecek insan sayısı oldukça artmış durumda. Ancak bu alt katmanlardan açık vermediğimiz anlamına gelmiyor. Bugün bir insan alt katmanları ne kadar iyi karşılayabiliyorsa herhangi bir teknolojiye para harcama ihtimali o kadar artıyor. Bu yüzden de teknoloji devleri para kazanabilecekleri olası hedef kitlesinin zihnini okumaya çalışıyor. Nicolas Carr’ın benzer bir konuyu eleştirirken kullandığı yandaki figür için de dediği gibi, inovasyon dünyasının en büyük ödülleri ve kazancı hep en tepeye gidiyor.
İhtiyaç tanımlamak ile ilgili bölümde de bahsettiğim gibi illa piramidin bir katını seçip onun için uğraşacağız diye bir kaide yok. Bu durumda ise motivasyon, bir inovasyonun tuzunu biberini oluşturan esas element olarak karşımıza çıkıyor. Wright kardeşler ilk başarılı kontrollü uçuşu gerçekleştirirken küçüklük hayallerinden motivasyon alıp bisiklet işinden kazandıkları mekanik bilgilerini ve sermayeyi kullanmışlardı. Mark Zuckerberg’ün Facebook hikayesi ise üniversite öğrencileri için iki kızın fotoğrafını görüp hangisinin daha güzel olduğunu oylayacakları bir site kurması ve gençler arasında yaygınlaşacak bir sosyal plaform fikrinin yatırımcılara altın yumurtlayacak tavuk olarak gözükmesi ile başlamıştı.
Peki Dünyayı Kim Kurtaracak?
Çok küçükken bilim insanı olmak istiyordum. Bir ara dansöz olmak istedim, sonra uzun bir süre doktor olmak istedim. Lisede bilime, fene ilgi duysam da insan ilişkileri ve organizasyonları yönetmekten daha çok keyif aldığıma karar verdim. Şimdi gelecek kırk seneme bakıyorum, muhtemelen zamanla unutulacak üç beş yazılı eser ile hayatımı iyi idame ettirebileceğim güzel bir iş, güzel anılarla ayrılacağım bu dünyadan. Şimdi küçük çocukları yeteneklerini gözetmeksizin labaratuvarlara kapatalım demiyorum, bir insan elbette yeteneklerini tanıyıp kendi mutluluğunun peşinde koşmalı.
Kaldı ki bir Edison’un ampülü kadar yüce olmasa da Facebook da dolaylı yollardan insanlığı daha duyarlı, daha paylaşımcı bir toplum haline getirmeye hizmet etmiş olabilir belki. Bence en önemli şey, yaptığımız işlerin insanlık için önemini sorgularken dürüst olmak ve gençlere de dürüst davranmak. Bugün Elon Musk’ın biyografisi değil, son yıllarda okuduğum başka pek çok kitap ve hayat hikayesinden de yola çıkarak artık hayatını gerçekten tutku duyduğu bir amaca ve insan hayatını geliştirmeye adayan insanlara hayranlık duyuyorum. İleride bir gün gençleri etkileyebilecek ve yönlendirebilecek bir karakterim olursa, bu hayranlığımı onlarla paylaşmaktan hiç çekinmeyeceğim.
Huebner’in Makalesi İçin : http://www.iaa.es/sites/teslablog.iaa.es/files/InnovationHuebnerTFSC2005.pdf
Nicolas Carr’ın Makalesi İçin : http://www.roughtype.com/?p=5452
No Comments / Yorum Bulunmuyor