Zamanında Lie To Me diye bir dizi vardı, bilir misiniz? Usta bir bilim adamı suçluları mimiklerinden, jestlerinden, yüzündeki çizgisinden şıp diye yakalayıverirdi. “Vay anasını, işte adamlar neler yapıyor!” ile “Yav bırak bunlar hep yalan!” arasında değişen tepkiler vererek izlerdik o diziyi. Ya da en azından duymadıysanız bile, emin olun öyle tepkiler vererek izlerdiniz siz de 😀
Her ne kadar bu yüz-göz okuma olayı biraz ütopik olsa da aslında okuması pek kolay olan, epey de hayatımıza dokunan bir fark hakkında bu yazı : GERÇEK GÜLÜMSEMELER VE SAHTE GÜLÜMSEMELER !
Bu yazı aynı zamanda yasamayadair.net sitesinde de yayımlanmıştır 🙂
Eğer fırsatınız varsa gidin, “Çekiyorum, çektiim!” pozu verdiğiniz ve mutlu bir anınızda habersiz çekilen iki fotoğrafınızdaki yüzünüzü karşılaştırın. Arada ne farklar görüyorsunuz? Bilim adamları gülümsemenin fizyolojisini incelerken çok ilginç bir ikilemle karşılaşmışlar. Bizler içimizden gelerek gülerken ve gülüyormuş gibi yaparken farklı kaslar kullanıyoruz. İşin daha ilginç yanı, o içinizden gelerek güldüğünüzde kullandığınız kas var ya, işte o doğal hareketi istemli olarak taklit edemiyorsunuz.
Bu isimleri sınavda sormam ama yine de bilin; yüz ifadeleri yaparken kullandığımız bir sürü kastan iki tanesiyle işimiz var : zygomaticus major ve orbicularis oculi. Zygomaticus major bu yanak kenarlarımızın gülerken kalkıp dudaklarımızın kıvrılmasını sağlayan, istemli olarak hareket ettirebildiğimiz bir kas. Orbicularis oculi ise gülerken gözlerimizi kısmamızı, göz kenarlarının daha bir toplanmasını sağlayan kas; işte istemimiz dışında “gülüveren” kasın ta kendisi. Bu yüzden aslında dikkatli bakarsanız veya yeterince fazla sayıda sahte gülümseme-gerçek gülümseme fotoğrafı incelerseniz; bir insanın gülüşünün samimiyetini çok kolay fark edebilirsiniz.
Hatta ve hatta bu iki farklı kasın zarar görmesinden mütevellit hastalıklar da var. “Volitional facial paralysis” dediğimiz hastalığa sahip insanlar, zygomatic major kaslarını kontrol edemiyorlar. Yani içten gülebilirken, poz veremiyorlar. “Emotional facial paresis” dediğimiz hastalıkta ise insanlar orbicularis oculi kaslarını kullanamıyorlar, yani fotoğraflara gülebilseler dahi içten gülümsemelerini ifade edemiyorlar. Bu hastalıklar nadir görülse dahi başınıza geldiğini bir düşünün… Bence ikincisi daha fena.
Bu seneki derslerimden birinde incelediğimiz bu konspet ilgimi çekince fotoğraf stüdyosuna gelen masum modellerimi bir deneye alet etme kararı verdim. Kolajını yaptığım bu fotoğraflardan soldaki kare, modele “Gülümse.” diyerek çektiğim kare, diğeri ise “Mutlu bir anını düşün.” diyerek çektiğim. Sonuç beni bile şaşırtacak derecede teoriyi doğrular vaziyette. Bazen böyle saçma sapanik şeyler takılıyor işte aklıma, mesela gülümsemek neden bir refleks haline geldi? Sahte gülümsemeler mağara devrinde var mıydı? Tüm bunların kesin bir cevabı yok, bazı bilim adamları atalarımızın dişlerini gösteren tehditkar hayvanlara karşı psikolojik bir cevap olarak sahte gülümseme dediğimiz olayı geliştirdiğini iddia ediyor. Bazı iddialar ise karşı cinse daha çekici görünmek için geliştirildiği yönünde. Esas neden her ne olursa olsun, bilim adamları henüz 9-10 aylık bebeklerin ebeveynlerinin değil yabancıların kucağındayken sergiledikleri ilk sahte gülümsemeleri gözlemleyebildiler. *
Ne diyordum, buna neden kafayı takıyorum ki, değil mi? Aslında amacım “sahte gülümsemeleri nasıl yakalarsınız” yazısı yazmak değil. Yakalarsanız da yakalayın, günün sonunda siz de kullanıyorsunuz 😀 Hatta isterseniz şimdi daha inandırıcı olması için doğal durmasa da gözlerinizi biraz Eskimo tarzı kısarak gülümsemeyi deneyebilirsiniz. Kaslarımızın böyle istemli – istemsiz çalışma prensibi sayesinde duygularımıza bir tür “gerçeklik filtresi” uygulaması hoşuma gitti sanırım sadece 🙂
Peki, emojiler gerçek gülümseme midir yoksa sahte mi?
Sevgiler,
Bengüsu
Sürpriz : https://www.youtube.com/watch?v=5IlP-bFqOcs
*http://www.claudiahammond.com/Morethanafeeling.pdf
No Comments / Yorum Bulunmuyor