Bu okula ilk başladığım gün kendimi ciddi bir şey düşünemeyecek kadar yorgun, gelecekten beklentimi bir süreliğine askıya alacak kadar miskin hissediyordum. Önümde uzanan koca dört yıl, giriş gelişme sonuçtan ibaret olacak bir öğrencilik hayatı için idealdi. Bir öğrencinin üniversiteden ne beklemesi gerektiğini tercih döneminde bildiğimi düşünüyordum. Bana göre İzlanda gibi 300.000 nüfuslu bir ülkede huzur içinde dertsiz tasasız yaşama lüksüm olmadığına göre iyi bir eğitime, etikete ve hayatımla ne yapmam gerektiğini bilmediğimden düşünmek için zamana ihtiyacım vardı. Şimdi görüyorum ki çok şanslıymışım çünkü aslında beklediğimden fazlasını hak ettiğimi bu okul sayesinde öğrendim.
Burada ilk önce bir ekibin parçası olmayı öğrendim. Oryantasyon gününde cicili bicili afişlerinin önünde kuyruk olan kulüplerin benim için zamanla bir kader ortağı hatta bir aile olacağını asla bilemezdim bana. Onlarla birlikte dünyanın öbür ucundaki iş adamlarıyla tanıştım, uzak bir kasabada sabahın köründe kalkıp fotoğraf çekmeye gittim, hayatımızı aynı renklere boyamak istediğimiz insanlarla tanıştım, konuştum, kardeş oldum. Hepsinden de öte bir yola baş koymayı, takım çalışmasını ve alnımızın teriyle hep beraber gerçekleştirdiğimiz bir işi uzaktan keyifle izlemeyi öğrendim. Öyle ki pek çok Sabancılı söyler, beni onca dersten, ödevden çok kulüpler eğitti. Bugün olduğum ve ileride olmak istediğim insanın büyük bir bölümünü onlarla şekillendirdim.
Sorumluluk yalnızca kulüplerle değil, her biri birbirinden değerli akademisyenlerin büyük özveriyle hazırladıkları derslerle de girdi hayatıma. Kimi zaman çok zorlandım, kimi zaman hata yaptım. Ama asla pişman olmamayı öğrendim. Sorumluluk özgürlükten gelir. Bu okulda kaderinizi sizden başka çizebilecek hiçbir şey yok. Öğrenmek istediğiniz her şey, alacağınız her bir ders, ilgi duymak istediğiniz seçeneklerden onlarcası yalnızca sizin tercihinizi bekliyor. İnsan bu denli özgür bir ortamda yapabileceklerine sınır tanımıyor, kendi seçtiği yolda pes etmemeyi ve o yola daha da sıkı sarılmayı öğreniyor. Hata yapmanın değerini, geri dönüp hatasını değiştirebilmeyi öğreniyor. Ondandır ki bu okulda herkes beraber büyüyor, ileride bir gün pişmanlık duyan ve keşke diyen bireyler olmamayı öğrenerek.
Bu kadar özgürlüğün başka meyveleri de var. Bu okulda yaratmayı ve yaratmanın güzelliğini öğrendim. İnandığım şeyleri, benimsediğim her bir görüşü hiçbir kısıtlama olmadan yazmak ve insanlarla paylaşmak özgürlüğüne eriştim. Bilginin ve hikayelerin paylaşıldıkça güzelleştiğini gördüm. Bana inanan insanların desteğiyle kitap çıkartacak, hayallerimin peşinden koşacak cesareti buldum. Hayatta daha keşfedilecek pek çok şey olduğunu başka sulara açıldıkça keşfettim. Arkamdaki rüzgar olmasaydı daha ileri gitmeye asla cesaret edemezdim.
Her şeyden de önemlisi burada gerçek bir dost olmayı öğrendim. Her yaşın arkadaşlığı farklıdır, hiçbiri de birbirinin yerini tutamaz. Ve eminim ki her üniversite öğrencisi, okul şehir ve bölüm gözetmeksizin unutulmaz arkadaşlıklarla ayrılıyordur okuldan. Fakat bu okulda sanki bir kader yoldaşlığı bizimkisi. Özgürlüğü ve zorluğu kaldırmakta bazen bocaladığımızda bizi bir tek anlayan ve yanıbaşımızda görmek istediğimiz arkadaşlarımız, gündüz sıra arkadaşı olan, beraberce çimlere yayılıp çene çaldığınız; gece komşumuz olan, beraber kahvelerimizi hazırlayıp birbirimize dert yandığımız. Ve çocuk olmanın son demlerini yaşadığını fark eden yetişkin adaylarından oluşan koca bir kasaba, o “hayatın en güzel yılları”nın hakkını vermek için unutulmaz hatıralar ve gülümsemeler bıraktığınız. Bir insan keşfetmeyi ve üretmeyi hayatı boyunca sürdürebilir fakat bu cıvıl cıvıl kasaba ne yazık ki geriye dönüp baktığımda en çok özleyeceğim şey.
Şimdi klişe bir şekilde zaman çok çabuk geçiyor değil de keşke elimde olsa da bu okulda zamanı en azından biraz daha uzatabilsem diyorum. Keşke hep öğrenci kalsam. Gecenin on ikisinde onlarca kişi elimizde bir pastayla sürpriz diyerek içeri daldığımız an arkadaşımın yüzündeki gülümseme, beraberce çalıp söyleyip eğlendiğimiz akşamlar hiç bitmese. Ya da mezun da olsak buraya her konserde geri gelsek, MFÖ konserimizde yaptığımız gibi hep birden sahneye çıkıp arkadaşlarımızla omuz omuza efsane adamların mikrofonunu paylaşabilsek. Keşke hayatın her anında soru sormaya bu derece cesaretli olabileceğimiz, yardım görmeye bu derece imkan bulabildiğimiz bir dünyada yaşasak. Keşke keşfetmek için bu kadar seçenek her zaman gözümüzün önünde olsa, mezun olup gitsek bile içimizdeki öğrenciyi hiç kaybetmesek. Ben ortasına gelirken kimilerinin üniversite hayatı yeni başlıyor. Rektörümüzün hep dediği gibi “onlara imreniyorum.” Unutamayacakları bir dört sene geçirmeleri dileğiyle.
Bengüsu
No Comments / Yorum Bulunmuyor