Travel

Gez Göze Bursa

Gözde yaz tatili beldeleri için kullansak da “yeşil ile mavinin buluştuğu yer” kalıbını, sanırım Bursa’ya da epey yakışır bu iltifat. Geçtiğimiz haftalarda okulumuzun güzide fotoğrafçılık kulübü SÜFOK ile bindik bir otobüse, tuttuk Bursa yollarını. Bursa’ya gitmek çok kolay, günü birlik bile gidip gelebilirsiniz. İstanbul’dan çok sık feribot ve deniz otobüsü gidiyor Bursa’ya, bence ada sahillerinden sıkılan İstanbullular arada Tirilye’ye, Gölyazı’ya bir kaçamak yapıp bir tatlı huzur alabilirler.
Ne diyorduk efendim? Bursa’nın tabi her yerini gezemedik, rotamız Cumalıkızık, Bursa Merkez, Gölyazı ve Tirilye şeklindeydi. İsmimize yaraşır şekilde çok güzel kareler de yakaladık tabi, güneşsiz somurtkan havaya rağmen. Ama ne yalan söyleyeyim biz daha çok yedik içtik, daha daha çok da eğlendik.

Cumalıkızık’tan bir sahne, meydana yakın kalabalık bir yer

Turumuz Cumalıkızık’ta başladı. Anadolu insanının aslında yakın bulabileceği bir havası var Cumalıkızık’ın: köy kahvaltıları, ev yapımı reçeller, sokak tezgahlarında örme lifler… Ama her yerlerden kendisini ayıran bir başka özelliği var ki o da mükemmel eski Osmanlı mimarisi. Sokakların istisnasız tümü kendine özgü gizemi ve zarifliği barındıran daracık taş yollardan ve rengarenk iki katlı eski usül Osmanlı evlerinden oluşuyor. Yani şöyle söyleyeyim, bir fotoğrafta görseniz buranın Türkiye olduğunu söyleyemezseniz bir çırpıda, çünkü Osmanlı döneminden kalma yerler o kadar değişti, o kadar yeniden yapılandırıldı ki Anadolu’nun genelde kırsal olduğu zamanlardan kalma bu değerli kasabacığın ayrı bir gelenekselliği ve Avrupa’nın Rönesans ile kazandığı sade zariflik havası var. Ev yapımı reçeller leziz ve çok çok ucuz. Köy kahvaltısı, bizim ailenin kahvaltı geleneğinin üstüne çıkamadığı için benden yüksek puan alamadı, o yüzden mekan tavsiyesi yapamayacağım 😀 Ama bir mantı tattık ki, insan bir saniyeliğine de olsa şu yiyip yiyip kendini kusturan Romalı soylular geyiğini aklından geçiriveriyor. Toksanız masa başında depresyona girersiniz, öyle bir lezzet. Yerini nasıl tarif etsem? Cumalıkızık İlkokulu’na bakan meydanda, ortada bir ağaç var, o ağacın okulda kalan tarafında değil diğer tarafında. Zaten mantı yazar, sorarsınız, koklarsınız, bulursunuz 😀

afiyet olsun evladım

Gelelim Merkez’e, müşterilene karşı epey düşünceli ve nazik, tam not alabilecek bir otelde, Efehan’da kaldık. 4. kattaki odaların bir üst kattaki düğünü anında görüntü yaptığını varsayarsak, bizim gibi gece geç saatlere kadar muhabebt etmeyi yeğlemeyenler başka kattan oda alsın 😀 Bursa Merkez’de yalnızca Kozahan’a ve Ulu Camii’ye bir de etrafındaki hanlara gidebildik kısıtlı zamanımızda. Buralar da yine Anadolu şehirlerindeki çarşı mantığında, sadece epey büyük, epey karmaşık. Kozahan’ı ayrı tutmak lazım tabi, burası epey özgün, mimarisi ve atmosferiyle bambaşka bir asilliği var. Özellikle Kozahan’ın üst katından aşağıdaki şirin yeşil şemsiyelere ve neşeli insanlara bakmak çok ama çok dinlendirici. Mutlaka gidin, bir de hatıra şal alın derim. Bir de Türk kahvesi içilmeden çıkılmazmış buradan, ben yapamadım bari siz yapın 🙂

Kozahan Leydi’miz

Gelelim buradaki yeme-içme faslımıza. Elbette İSKENDER mevzu bahis. Buraya yediğim iskenderi tarif etmeye çalışmayacağım çünkü ben normalde de iskenderi çok severim ve oradakini anlatacak çok daha anlamlı beğeni kelimeleri bulamıyorum. Botanik Park’taki Yavuz İskenderoğulları’na gittik. Bunlar ailecek iskenderci efendim, pek çok İskenderoğlu bulsanız dahi en çok bura tavsiye edilir, ondan dolayı üst katında İskenderoğlugiller kendilerinin balmumu heykelini dahi yaptırmış 😀 Özel şıralarından -ilk kez- içtim ve doğrusu hoşuma gitti, sonrasında gelen iskender –burayı geçiyorduk- ve tam bir sanat eseri denebilecek, bana Kemalpaşa tatlısını sevdiren mükemmel tatlı on üzerinden on bir, on iki aldı. Buranın dizaynı da epey güzel, kalabalık, iştah açıcı ve dolayısıyla insanı mutlu eden bir atmosferi var 😀 Bursa’da çarşı tarafında da epey ünlü iskenderciler varmış, biz araştırıp burayı bulduk. Bence daha iyisi varsa da yemeyin, yoksa apar topar Bursa’ya taşınabilirsiniz 😀

Bir tatlı huzur, Gölyazı’dan

Gelelim son günümüze, son gün daha bir dingindi. Güneşsiz havada sabahın dördünde gün doğumunu yakalamak için Gölyazı’ya gittik. Ama yıkılmadık, ayaktaydık, Gölyazı’yı keşfetmek için tekne turu yaptık. Sisli hava işte o an kendini sevdirdi. Bir film setinde, Yüzüklerin Efendisi dağları etrafında, sonsuz bir okyanustaymış gibi fethettik Ulubat Gölü’nü. Gölyazı köprülerle karaya bağlanmış, Ulubat Gölü’nde şirin bir adacık. Sabah saatlerinde acaip sakin sokaklarda rengarenk güzel kasaba evlerini resimledik, bir de gözleme yedik elbette 🙂 Gölyazı, kanımca yaz mevsimi daha güzel olur ve biraz kendiniz gezmeniz gerekiyor keşfedilecek noktalar bulmak için. Çok kıyısı var, epey güzel yansıma fotoğrafları ve balıkçı temalı fotoğraflar yakalanabilir.

Gölün Bekçileri

Oradan ver elini son durak, Tirilye. Tirilye benim kalbimde biraz daha yer etti. Enfes rakı-balık mezeleriyle alakası yok canım tabi ki ! Buraya da erken saatte, kimsecikler yokken gittik ama sanki sokaklar zaten kendi halinde takılıyordu, Cumalıkızık gibi eski mimari olmasa da burada da böyle bir emekli kasaba tipi, böyle bir yavaş yürüyün çocuklar diyen tonton dede edası vardı diyebilirim. Burada Taş Mektep isimli hunharca terk edilmiş eski binaya, oradan sağa sola saparak kasabanın epey ilginç yerlerine gittik. Birbirinden güzel dış cephe boyaları ve pencereler, fotoğraflar için biçilmiş kaftan. Çeşitli yerlerden dingin sahil manzaraları bulabilrsiniz, temiz havayı içinize çekebilirsiniz ve en sonunda da sahildeki Meltem Cafe’nin sıcak atmosferinde mevsime göre hayatımda tattığım en nefis sahlebi bulabilir veya daha da fazla zamanınız varsa rakı-balık lokantalarından birine girip içki söylemeden yalnızca kekik salatası ve karides mantısı ile kafayı bulabilirsiniz. Bu gezinin sonunda ileride burada yaşasam mı be dediğim yerdir Tirilye, bunlar amatör planlar şimdilik tabi ama insanı bir başka mutlu ediyor buranın havası, suyu.
Gezimiz bitti, bu yazıyı kısa tutmak istedim çünkü kendi anılarımı, hislerimi çokça katınca 4-5 sayfa oluyor, ben bile imlayı düzeltmek için okuyamıyorum.

Beatles gelseydi Trilye ye ye ye diye şarkı yazardı, o kadar

Ana fikir: Bursa’ya gidin.
Yardımcı düşünceler:
Bursa’da yemek yiyin.
Bursa’nın ilçeleri de çok güzel.
Bursa’da yaşanabilir.
Konakladığımız gece güzel sohbetimize, eğlencemize, biricik yol arkadaşım ve kazanmaktan çok mutlu olduğum değerli Amerikanyalı kız Holly’e ve enerjisine sağlık diyeceğim tüm SÜFOK üyelerine teşekkürlerimi borç bilirim efenim.
Sevgiler
Bengüsu

You Might Also Like

No Comments / Yorum Bulunmuyor

Leave a Reply / Yorum Yazın

Show Buttons
Hide Buttons